Ana içeriğe atla

Kudüs Hz. Ömer Camii


Her yıl olduğu gibi 634 yılının Noel gecesi Hristiyan dünyasında kutlanıyor ve ibadet ediliyordu. Ancak Kudüs Patriği Sophronius'un vaazı her zamankinden daha farklıydı. Vaazda Ecnadeyn bölgesinde yapılan savaş sonucunda oluşan Müslüman fütuhatı uzun uzun anlatılıyor, Filistin'in güneyinin Müslümanlar tarafından fethedilmesi ile Hristiyan cemaat üzerinde oluşabilecek tehlikelere dikkat çekiyordu.

Gerçekten de kısa bir süre sonra kuşatma ile karşı karşıya kalan Kudüs, kan dökülmeden teslim olur ve Halife Hz. Ömer Kudüs'e girer. Kudüs’e gelmesinde etkin olan İlya (Kudüs) halkının, diğer Şam şehirleri ile yapılan antlaşmalar gibi cizye ile haraç ödemek ve diğer şehirlerin halkına verilenlerin aynısı karşılığında ondan “eman” vermesini ve sulh yapılması dilemeleriydi. Ayrıca antlaşmanın bizzat Hz. Ömer b. Hattab tarafindan imzalanmasını istiyorlardı.[1]
Hz. Ömer, kendisini karşılayan Patrik Sophronius'a Tapınak Tepesine yani yıkık olan Süleyman Mabedine gitmek istediğini belirtti. Çöplük olarak kullanılan tepede dua etti.

Patrik, başına gelecekleri düşünüyor ve tedirgin oluyordu. Sırada Kamame Kilisesi (Yeniden Doğuş) ziyareti vardı.
 

Hz. Ömer, namaz vakti gelince patriğe namaz kılabileceği bir yer göstermesini ister. Patriğin "Kilisenin herhangi bir yerinde kılabilirsiniz." demesi üzerine Hz. Ömer, kilisenin içinde namaz kılmak istemeyerek kapıya yakın bir yerde namazını kılar.

Namazını kıldıktan sonra Hz. Ömer, Patriğe şunları söyledi: "Eğer ben içerde kılsaydım, öteki Müslümanlar da orada kılarlar, orayı mescit hâline getirirlerdi." İnançlara ve onların kutsallarına karşı duyduğu saygıyı gösteren Hz. Ömer, aşağıdaki ahitnameyi de vererek,  Kudüs halkının gönlüne su serpti.

"Ya Allah
Ömer bin Hattab
Bismillahirrahmanirrahim

Bizi İslâm'la yüceltene, imanla üstün kılana, Peygamberi Muhammed'i göndererek rahmetini gösterene, bizi dalâletten hidayete çıkararak ayrılıklardan sonra hidayette birleştirene, kalblerimizi birbirine ısındırana, düşmanlarımıza karşı bize yardım edene, bizi bu beldelerde oturtup birbirini seven dostlar ve kardeşler kılana -Allah'a- hamdolsun.

Ey Allah'ın kulları! Bu nimetten dolayı O'na hamdedin.

Bu ahidnâme, Ömer İbnü'l-Hattab'dan değerli Patrik Safronbos'a verilmiş ahd u misaktır. O; bulundukları yerlerdeki keşişler, rahipler, rahibeler, raiyyeti olan Kudüs-i Şerif'teki Tûr ez-Zeytun'da bulunanların patriğidir. Üzerlerinde eman bulunur ve zımmîlik hükümlerine de uyarlarsa, biz bütün müminler ve bizden sonrakiler, daha evvel olduğu gibi, onları zarar görmekten korusunlar. Şu kadar ki; onlar da itaat ve saygı üzere bulunmalıdırlar...

Müminlerden her kim; bizim bu emanımız okunur da ona aykırı hareket ederse, şu andan kıyamete kadar Allah'ın ahdini bozmuş, Resulü'nü de hoş karşılamamış olur."

Tam da Hz. Ömer’in ifade ettiği gibi olur. Onun o gün namaz kıldığı bölgede bugün Hz. Ömer cami bulunmaktadır. 


Hz. Ömer mekanları değil gönülleri fetheder vesselam.




[1] Belazurl, s. 197; J. Sourdel, "Filastin", El, C. II., E.J.Brill1987, s. 910-911.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rind ve Zahid

Ey püser nîstî zi-hestî bih Büt-perestî zi-hod-perestî bih ( 1 ) XVI. yüzyılda yaşamış olan Fuzûlî’yi bilmeyen var mıdır? Bugün, lise edebiyat derslerimizden kalma bilgi lerimizi yokladığımızda aklımızda kalan tortu nedir? Şair, Türk Edebiyatı’nın en büyüklerindendir ancak, edebi lehçesi açısından Azeri Edebiyatının en önemli unsurlarından biri olarak da sayılmaktadır. Dili, yazım tekniği ve benzeri etkileri onu Osmanlı Şiiri’nin önemli bir figürü konumuna da getirmiştir. Gelelim Osmanlı Edebiyatı’nın bir örneği olarak nitelendirebileceğimiz   “Divân Edebiyatı’nın” genel özelliklerine. Her türde olduğu gibi bu edebiyat türü de şekil ve içerik açısından kurallara bağlıdır. Şairler, özellikle şekle tam bağlı kalmışlar içerikte ise yarattıkları farklılıklarla üsluplarını ortaya koymuşlardır. Özellikle içerikte İslam kurallarına ters düştükleri zaman, dindar okuyucudan tepki görmüşlerdir. Bu tepki, başka bir ifadeyle çatışma, rint ve zahit kavramlarıyla karşımıza...

Türk Milli Arması ve Namık İsmail

Yıllar önce, “Sonbahar Müzayedesinde, Namık İsmail’in ‘Harman’ adlı tablosu, 155 milyar liraya alıcı buldu. Kenan Evren’in ‘Yelkenli’ adlı yağlı boya tablosu 7.5 milyar liraya satıldı.” [1] başlığı ile kamuoyuna verilen haber kimin ilgisini çekmişti bilinmez ama bu iki ismin farklı tarihlerde yaptıkları resimlerden sadece “Harman” adlı tabloyu anımsamayan yok gibidir. Bu resim, en büyük yoklukların yaşandığı, en büyük bunalımların hâkim olduğu bir dönemde, Mustafa Kemal Atatürk’ün ikametgâhı olarak kullanılan Ankara Garı’ndaki konutun duvarını süslüyordu. [2] Bu yazının kahramanı olan Namık İsmail, eğitim amacıyla Fransa’ya gönderildiğinde henüz yirmili yaşlarının başındaydı. 1914’te tatil nedeniyle İstanbul’a döndü, Birinci Dünya Savaşının patlamasıyla silahaltına alınarak Kafkas cephesine gönderildi ancak, tifüse yakalanınca İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. 1917’de Enver Paşa’nın Şişli’de kurduğu Harbiye Mecmuası Atölyesinde, İbrahim Çallı, Ali Sami Boyar gibi birçok...