GLADYATÖRLER /
Murat GÜLGÖR Ankara 2011
Yarış nitelikli oyunlar gerek Helenler’de gerekse Romalılar’da özel bir önem taşımaktaydı. Helenler bu oyunlara genel olarak ‘agon’ adını veriyorlardı. Agonlar; araba yarışları, müzik ve tiyatro gösterileri gibi, çeşitli dallarda sergilenen dinsel içerikli oyunlardı. Romalılar’da ise bunlara ilâveten gladyatör dövüşleri ile hayvan avını kapsayan ‘ludi’ adı verilen oyunlar mevcuttu. Bunlar agon’lardan oldukça farklı bir yapıdaydı. Zamanla bedensel ve sanatsal olarak birbirinden tamamen ayrılan agon’lar, daha çok eğitime yönelikken, bu ince zevkten yoksun olan ludi’de ise dövüş kabiliyeti öne çıkıyordu.
Bunların içinde ayrı bir önem kazanan gladyatör oyunları için Helence'de “teke tek dövüş” anlamına gelen, Latince'de ‘munera gladiatoria’, ‘ludus gladiatorius’, ‘munus gladiatorum’ gibi ifadeler kullanılmaktaydı. Ancak genel anlamda kılıçta usta, faziletli kişi olarak tanımlanabilecek olan ‘Gladyatör’ deyimi, Latince gladius (kılıç) kelimesinden türemiştir.

Ama hiç kuşkusuz bu gösterilerin en çok takip edileni iki gladyatör arasında geçeniydi.
Çeşitli sınıflardan vatandaşların da katılımı ile farklı bir yapı sergileyen Gladyatör topluluğunun asıl kaynağı kölelerdi. 

Atina köleleri genellikle Roma’nın hükümranlık alanı olan Anadolu’dan, Suriye’den, Filistin’den, İonia’dan geliyorlardı. Bunlar, Atina’nın en önemli köle pazarında ticarete konu olmaktaydılar. Bunların arasında beyazlar, zenciler bulunuyor, birçok ırktan gelen köle alınıp satılıyor, bir gün buradan kurtulabileceklerini hayal ediyorlardı.
Elbette kölelerin varlık nedeni gündelik hayatı her alanda kolaylaştırmaktı. Sahibi için bir oyunun parçası olmak ve sonunda ölümü ile sahibini şereflendirmek (!) bu görevin bir parçası mıydı? Sanırım ilk zamanlarda bundan söz etmek mümkün değil. Peki kölelerin ölümü ile sonuçlanan gladyatör oyunu nereden çıktı?
Aslında Romalıların merakla bekledikleri ve özenle takip ettikleri oyun gladyatör dövüşleri değil, circus maximus’taki araba yarışlarıydı. Bu araba yarışlarında oluşan toplumsal birliktelik, bir bayram havasında sürmekteydi.
Gladyatör oyunu olarak tanımladığımız oyunların ilk defa M.Ö. 264 yılında oynandığı düşünülmektedir.
Ancak, yanılmamak gerekir ki, bu oyun tarzı Roma kökenli değildir. Tüm kaynaklar bu gösterinin Etrüsklerin kendi ölülerinin acılarını dindirmeye yönelik olarak icra ettikleri bir nevi insan kurban etme geleneğinin kökenine dayandığı belirtmektedir. Bunun en önemli kanıtı olarak ise yazar Athenaios'un kaleme aldığı Sofistler Şöleni adlı eserdir.
Etrüsk tarihi bir miktar gerçek bir miktar da efsanelere dayanmaktadır. Günümüzde bu kavmin tarihini açıklıkla ortaya koyacak belge ve bilgi ler azdır. Bunun en önemli sebebinin 22 harfli alfabelerine ve bazen sağdan bazen soldan başlayan yazılarına dayandığı düşünülmektedir.
Bize ulaşan kaynaklar, Etrüsk’lerin gladyatör dövüşlerini dinsel içerikli bir gösteri şeklinde uyguladıklarını ifade etmektedir. Elbette en eski gelenek olan ‘ölü adına kan dökme’ gerçeği ile birlikte, Etrüsklerin farklı bir inançları daha vardı. Cenazenin ardından düzenledikleri ve dövüşçülerden biri can verinceye dek süren dövüşlerle ölüye öbür dünyada silahlı bir hizmetkar sunduklarına inanıyorlardı. Aynı topraklar üzerinde yaşayan Romalıların bu geleneği sürdürmesi kaçınılmaz olmuştur. Birçok varlıklı Romalı, ölümünden sonra kendileri için düzenlenecek törenlerde gladyatör dövüşleri tertip edilmesini vasiyet etmiş, bunun için yüksek miktarlarda para ayırmışlardı.
İmparatorluk Çağı’yla birlikte sadece soylu Romalıların cenaze defin işlemleri sırasında yapılan rutin bir gösteri niteliğinden sıyrılan dövüşler, tüm Akdeniz dünyası halkının en fazla rağbet gösterdiği çılgın bir ölüm şovuna dönüşmüştür. Örneğin İ.Ö 44’de, Julius Caesar döneminde arenadaki gladyatörlerin sayısı üç yüz çifte kadar yükselmiş, imparator Titus döneminde dövüşler yüz gün sürmüş, Traianus’un zafer kutlamalarında ise, beş bin çift gladyatör dövüştürülmüştür.

Cenaze törenlerinin aranan geleneği hali nden, temâşa sanatına bürünen bu gösteriler o kadar yaygınlaşmıştır ki, Roma Senatosu tarafından resmen kabul edilmiş ve zamanla Suriye, Mısır ve Anadolu’ya yayılmıştır. Doğal olarak, Roma egemenliği altındaki bölgeler de bu oyunların sergilenebilmesi için amfi tiyatrolar inşa edilmişti. Böylece, zaman içerisinde amacından sapan bu oyunlar, önemli bir politika alanı hali ne gelmiş ve kurulan amfi tiyatrolar ‘Politika Arenası’ konumuna dönüştürülmüştür.
Silahlı güçlerin gerekliliği ve bu güçlerin sahibine sağladıkları ayrıcalıkların önemi ‘Catilina Tertibi’ olarak adlandırılan, consul’luk görevine getirilen Cicero ile Lucius Sergius Catilina arasındaki rekabette kendini göstermişti. Bunun sonucunda, senato Catilina’ya ait olan Gladyatör birliklerini devlete ait olduğunu açıklamış ve önemli bir adım atmıştı.
Elbette Cicero’dan bahsetmişken bu ünlü düşünür ve devlet adamının dövüş oyunu ile ilgili düşüncelerine de yer vermekte fayda var. Romalı olmayı bir erdem sayan düşün sisteminin en önemli savunucularından olan Cicero ve ona inananlar; bu erdemin (virtus) ve savaşçı ruhunun, Gladyatör oyunları ile korunabileceği, Romalı gençleri beden ve zihinsel olarak daha iyi savaşçı ve daha erdemli vatandaş hali ne getirmek için gladyatör oyunlarının tercih edilmesi gerektiğini ifade ediyorlardı. Bunun en önemli sebebi, Yunanlı sporcuların daha çok çıplak vaziyette yaptıkları ve sonucunda kan ve şiddet yer almayan müsabakaların, Romalı gençleri efemine edeceği korkusuydu.
Bir politikacının elindeki gladyatör sayısı ve düzenlediği dövüş oyunlarının fazlalığı, halka inmek için kullanılan en kolay yöntem olduğu gibi, rakip siyasetçilere verilebilecek en güçlü gözdağı olma özelliğine de sahipti. Bunu hakkı ile kullanan politikacıların başında Iulius Caesar olduğu açıktır. Ayrıca Caesar, bu oyunlardan büyük zevk almakta ve kamu oyu yaratmanın arenadan geçtiğini de bilmekteydi. M.ö. 65 yılında ölen kızı adına düzenleyeceği gösteri için o kadar çok gladyatör satın almıştı ki, gerek senato gerekse rakipleri bu durumdan tedirgin olarak dövüştürülebilecek gladyatör sayısına bir sınırlama getirmişlerdi.
Nasıl Gladyatör Olunur (du),
Yukarıda ifade edildiği gibi, bu dövüş oyununun en önemli insan kaynağını köleler oluşturmaktaydı. Ayrıca, Roma hukuk sistemi de önemli bir kaynak oluşturmaktaydı. Yargılama sonucunda gladyatör olmasına karar verilen hükümlülerin sayısı da azımsanmayacak kadardı. Yargılama sonucunda suçlu üç farklı kararla karşı karşıya kalırdı. Eğer yargıç ‘kılıca’ (ad gladium) veya ‘vahşi hayvanlarla dövüşe’ (ad bestias) kararı verirse, bunların sonunda ölüm kaçınılmazdı. Ancak yargıç ‘gladyatör okuluna’ (ad ludos) derse kurtuluş için bir ümit daha var demekti.
Ad Ludos cezası verilen kişi profesyonel dövüşçülerle bir araya gelir ve böylece aynı sınıfın üyesi olurdu. Arenadan her defasında sağ çıkmayı başarabilirlerse toplumun gözünde kahramanlaşıyor, gerek kadınlar, gerekse erkekler için birer merak ve hayranlık nesnesi hali ne geliyorlardı. Hatta günün birinde emeklilik hakkı bile kazanabiliyorlardı.

Önemli Bir Ticaret Yöntemi : Gladyatör alım-satımı,
Doğal olarak, bu faali yet önemli bir toplumsal gücü de beraberinde getirmiş, bu dövüşleri organize eden, kölelere sahip olan ve onları yetiştiren herkese önemli mevkii ve para sağlamıştır. Elbette tüm köleler gladyatör olamazdı. Güçlü ve sağlıklı köleler, gladyatör yetiştiricileri tarafından oldukça yüksek paralar ödenerek satın alınır ve başta iyi dövüşçülük olmak üzere, daha iyi özellikler kazanmalarını teminen gladyatör okullarına (ludus) getirilirdi. Gladyatörler, efendilerine (lanista) büyük paralar kazandırırdı. Ayrıca luduslar Roma ordusunun ihtiyaç duyduğu nitelikli askerleri de yetiştirmekteydi.
Gladyatör dövüşlerindeki gelişme ve toplumun gösterdiği teveccüh, bazı ritüellerin doğmasına sebep oldu. Öncelikle, dövüşün önemli aktörlerinden biri olan ve dövüşün organizasyonunun sağlıklı bir şekilde sürdürülmesine gayret gösteren ‘editor muneris’ (munerarius), lanista ile görüşür ve bu organizasyonun yapılışı konusunda mutabakata varılırdı. Elbette organizasyonun duyurulması gerekirdi. Bu görev ‘edicta muneris’ indi. Yöre halkının görebileceği yerlere bu duyurular asılır veya duvarlara yazılırdı. Pompei’de bulunan bir yazı örneği, renkli boyalar ile hazırlanmış bir duvar yazısının nasıl olduğunu ifade etmektedir.
Duyuruda, dövüşün tarihinin yanı sıra, gösterinin ne amaçla yapıldığı (Ölü kültü, kazanılan bir savaş vb.) editor muneris’in kim olduğu, gladiatorum paria, familia gladiatoriae isimleri, gösteriye ilave başka bir program olup olmadığı, (venatio, athletea, noxii), kimin kiminle karşılaşacağı (composition) gibi bilgi leri içerirdi.

Dövüşün Hukuku (dictata, leges pugnandi),
Acaba bu dövüş, arenadakilerin kuralsızca birbirine saldırdığı veya öldürdüğü, hayvani duyguların tatminine sebep olan bir gösterisi miydi? Elbette çok uzaklardan, yani bugünün dünyasından, bir başka ifade ile bugünün ölçüleri ve değer sistematiği içinden yapılacak bir projeksiyon vasıtasıyla bu sorulara cevap aramak pek de doğru olmayacaktır.
Tarih sayfaları incelendiğinde, gladyatör dövüşlerinin, gelenekleri ve kuralları olan bir spor türü olarak kabul edildiğini görüyoruz.
Dövüşler iki hakem tarafından idare edilirdi. ‘Summa rudis’ olarak adlandırılan ve bugünkü futbol tabiri ile baş hakemin elinde, dövüşçüleri ayırmak veya kısa bir mola verdiğini ifade etmek için asa bulunurdu. Bu asa ve hakemin duruşu doğaldır ki disiplini ve dövüş hukukunun gücünü ifade etmekteydi. Hakemlik müessesesi toplum içinde önemli bir konumdu. Diğer hakeme ‘secunda rudis’ denirdi ve görevi baş hakeme yardımcı olmaktı.
Verilen aralarda dövüşçülere su verilmesi, küçük yaraların sarılması bir zorunluluktu. Hatta bu süre içinde masaj yapılarak kaslardaki yorgunluk giderilir ve oyunun büyüsünün bozulması engellenirdi.
Seyirciler, hakemler kadar bu kurallara hâkimdi. Birçok dövüş çeşidine nazaran, kendilerini daha önce başka dövüşlerde ispat etmiş iki gladyatörün karşı karşıya geleceği birebir dövüşler her zaman revaçtaydı. Missio yani yenilen dövüşçünün seyircinin talebi ile canlı kalması bu müsabakalarda rastlanırdı. Ancak suçluların infazını amaçlayan ve bir çeşit infaz amacıyla gerçekleştirilen toplu dövüşlerde ise daha çok vahşi bir ölüm vardı.
Bir başka dövüş türü ise ‘venationes’ olarak adlandırılırdı. Bu dövüş, başta Afrika ve Hindistan olmak üzere uzak diyarlardan gelen vahşi hayvanlarla yapılan dövüşlerdi.
Dövüşecek çiftlerin oluşturulmasında kesin, net ve değiştirilemez kurallar vardı. Equites, Provocatores ve Essedari sadece kendi sınıfından bir rakiple dövüşebilen sınıflardı. Bunun sebebi, bazı ekipmanların diğer ekipmanlardan üstün olması ve gladyatörlerin bu silahlarla eğitim almamasından kaynaklanırdı. Murmillo olan Thraex ya da Hoplomachus sınıfından olanlarla, Retiarius ise Secutor ya da nadiren Scissor'a karşı dövüşürdü. Bir gladyatörün azat edilmesi için bir devlet yetkilisinin onu tahta kılıçla kutsaması gerekirdi.
Arenanın Faziletleri,
Arena, önemli bir iletişim aracıdır. Özellikle ordunun başarılarını halkla paylaşmanın en önemli ve kolay yöntemi, haberin arenada duyurulmasıydı.
Aynı zamanda, halkın bu demokrasi içinde tepkisini en rahat gösterdiği yer de arenadır. Vatandaş, kendi isteğini arenada haykırırdı. Durum imparator içinde farklı değildi. İmparator locadaki yerini aldığında artık halktan biriydi. Onlara yakın bir yerde oturduğunda artık halkla eşitti. Böylece halkın iktidar ortağı olduğunu ifade eder ve iktidarını paylaşmaya hazır olduğunu gösterirdi. Ancak gerçek öyle değildi. Yenilen gladyatörün sonunun ne olacağı hususunda imparatorun değil de, sıradan yurttaşların (plebler) karar verdiği an çok önemliydi. İmparator bu karara uyarsa “size itibar ediyorum” imajı verirken, karara uymazsa “yöneticinin üstünlüğünü” ispat etmiş olurdu.
Unutulmamalıdır ki, toplum açısından mutlu sonla biten her gösteri, Romanın egemenliğinin bir kez daha ilan edilmesi anlamına geliyordu.
Gladyatörlerin tarih sayfasından silinişi,
Tarihçiler, dünyada yaşanan değişimin toplumun değer yargılarını etkilediğini, daha da önemlisi Hıristiyanlığa yönelişle birlikte bu oyunlara bakışında değiştiğini ifade etmektedirler. Bunun en önemli kanıtı ise Büyük İznik Konseyinde alınan karardır.
Bu karara göre, Gladyatör Oyunları artık ‘kanlı bir gösteriden’ ibarettir. Elbette kesin bir yasaklama gelmemiştir ancak, dini açıdan tartışmalı bir faali yet olarak damgalanmıştır.
Ancak gerçek sebep bu muydu? Suçlular, köleler önemli bir işgücünü oluşturmaktaydı. Zaman ilerlemiş madenlerde çalışacak insan ihtiyacı artmıştı. Yaklaşık 600 yıllık bir mazisi olan bu gelenek sebebiyle en güçlü köleler kaybedilmişti. Bu nedenlerle Konstantin, Ekim 325 yılında bir ferman yayımlayarak ‘ad ludos’ uygulamasına yani ağır cezaya mahkum olmuş suçluların Gladyatör yapılmasına yönelik uygulamaya ve daha da önemlisi, suçluların kendilerini savunamadan ölümlerine yol açan ‘ad gladium’ uygulamasına son verdiğini duyurdu. Böylece suçlular, cezalarını maden ocaklarında çalışarak çekeceklerdi. Hemen ardından yayımlanan 17 Ekim 357 tarihli İmparatorluk Kararnamesi ile başta saray mensupları ve askerler olmak üzere Romalıların gladyatör okullarına gitmeleri ve dövüşlere katılmaları yasaklandı.

Toplumun bu oyunlara karşı ilgisinin yanı sıra bir çok kişi oyunlara son verilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Hikayeye göre, Küçük Asya’da oturan ve ismi Telemachus olan bir keşiş, halkın bu oyunlara olan ilgisini yadırgıyor, bu oyunlarda sponsorluk yapan İmparator Honorius’a ithafen ‘Hıristiyan’ ifadesini kullanarak tezahürat yapılmasına duyduğu tepkiyi ise ‘Hangi Hıristiyan bu kasap oyunundan zevk alır’ diyerek ortaya koyuyordu. Roma Ordusunun kazandığı bir zaferin kutlanması sırasında yapılan gladyatör gösterilerinin düzenlendiği arenaya gitti ve dövüşün en can alıcı bölümünde Arenaya atladı. ‘Size yalvarıyorum. Durun’ nidaları ile Gladyatörlerin arasına girdi. Seyirciler bu sapkın tutuma önce güldüler sonra kızdılar ve ıslıklamaya başladılar. Gladyatörlerden biri, kılıcı ile keşişi öldürdü. Ancak, tarihin ilk bireysel eylemi beyhude kalmadı ve İmparator Honorius Gladyatör oyunlarını yasakladı.
Gladyatör denince aklımıza ilk gelen en isim: Spartakus (Σπάρτακος)
Henri Barbusse “Yenenlerin ve yenilenlerin mücadelesini simgeleştirmek isteseydik, Spartakus modern tarihin eşiğine özgürlüğün devasa bir heykeli olarak dikilecek ve uygarlık imparatorluğunun gökdelenlerine hotoz olmaya yarayan şu çok tanınmış heykel, bu mağrur figürün yanında boy gösterecekti!” demektedir.

Sonuç yerine,
Gladyatör oyunlarının tarihsel açıdan önemli sonuçları vardır.
İlk önemli sonuç toplumsal bir başkaldırıya sebep olmasıdır. Spartakus adı bu başkaldırının simgesi hali ne gelmiş, Spartakus’ün bireysel olarak ne yaptığından çok, köleler üzerindeki birleştirici rolü ve kölenin sahibe karşı mücadelesi önemsenmiştir.
Ancak bundan daha önemlisi Anadolulu keşiş Telemachus’un bireysel başkaldırısı ve cesaretidir. Bu keşiş, bir insanın bile bir çok şeyi değiştirebileceğini göstermesi açısından hepsinden daha önemlidir.
Ama, bunlardan daha da önemlisi bu dövüşler, insanoğlunun ne kadar vahşi ve ben merkezli bir tabiata sahip olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Gladyatörler ne kadar güçlü ve akıllı dövüşürlerse dövüşsünler, kişisel bilgi leri, hatta isimleri bile kimse için önemli olmamaktaydı. Bu gösteriler halkın büyük bir kısmı için sadece bedava yemek yeme fırsatı sağlarken, küçük bir kısmı ise ekonomik ve siyasi çıkar elde etme peşindeydi.
Gladyatör dövüşleri 400 yılı itibariyle ortadan kalksa da insan oğlunun tabiatında bir değişiklik var mı?
Kaynakça:
Roland Auguet, 1972; "Cruelty and civilization: the Roman Games"
Thomas E. J. Wiedemann, 1992; "Emperors and Gladiators"
Public Papers of Ronald Reagan February 1984
Sema Polat ÖĞÜT, Ankara 2006; Principatus Dönemi Küçük Asya’sında Gösteriler,
"Kaynak göstererek alıntı yapmak, emeğin karşılığının verildiğine işarettir."
Yorumlar
Yorum Gönder