Ana içeriğe atla

Yeter ! Söz Milletindir! - Selçuk Milar

O gün, Teknik Öğretim Müsteşarlığı’nın gayet ağır bir misafiri vardı. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel. Her ne konuştuklarını bilemesek de, aralarındaki ilişkinin pek de sıcak olmadığı, ziyaretine gittiği kişinin yaklaşık 20 gün sonra Urfa'da bir şantiyeye görevlendirilmesi ile kendini gösterecektir. Hasan Âli Yücel’in ziyaretine gittiği kişi ünlü mimar Selçuk Milar’dan başkası değildir.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ile yaşadığı bu görüşmenin sebebi, “Yeter Söz Milletindir!” sloganı ve afişinin Milar’a ait olmasıdır.
Türkiye’deki en bilinen siyasi propaganda malzemesini tasarlayan Milar, iyi bir mimar olmasının yanı sıra güzel sanatlara duyduğu ilgiyle de dikkatleri üzerine çekiyordu.
 
Aslında bu afişi, 1946 seçimleri için hazırlamıştı ancak 1950 seçimlerinde de kullanılmasına karar verilmişti.
 
Bu siyasi afişin dünyada ilk olduğunu, benzersiz olarak addedilebileceğini söylemek doğru olmayacaktır. İngiltere’de, Alfred Leete tarafından tasarlanmış olan “I WANT YOU” afişi propaganda tasarımının en ünlü örneklerinden belki de ilklerindendi.
 
Beyaz Ordu askeri, 1919 tarihindeki afişte sesleniyordu : “Neden orduda sen yoksun?”
ABD’de yayımlanan bu afiş ile  Zion'un kızı sesleniyordu: “Yahudi alaylarına katılın.”
 
 
Brezilya’da İntegralizm rüzgarı esmektedir. Yıl 1937. “Brezilya size muhtaçtır! İntegralizm olmadan Milliyetçilik yoktur.”
 
SSCB posteri, 1927. “Sen, eğer henüz kooperatif üyesi değilsen, hemen imzalayın!”
 
Yıl 1917 ve en akılda kalıcı örnek:  ABD’de J. M. Flagg tarafından tasarlanan Sam Amca, vatandaşlarını askere çağırıyordu.
 
Aynı yıllar Britanya I. Dünya Savaşı için asker alımı posterini John Bull’a tasarlatmış.
 
Milar’ın başına gelen,  bu afişleri tasarlayanların da başına gelmiş midir bilmem ama, bu afiş onun DP için son tasarladığı afiş de olmayacaktır.
İlk seçim Kanunu olan, 17.12.1942 tarih ve 4320 sayılı Mebus Seçimi Kanununun 48. Maddesinde, “Mebus veya ikinci seçmen olmak yahut diğer bir şahsı mebus veya ikinci seçmen seçtirmek kastiyle seçmenleri her ne suretle olursa olsun korkutan veya bu suretle seçmeye teşvik için seçmenlere para, eşya ve sair menkul ve gayrimenkul mal verenler veya herhangi bir suretle menfaat temin veya vadedenler ve bu maksatla verilen malları veya menfaatleri kabul edenler  iki aydan 18 aya kadar hapis ve yüz liradan beş yüz liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar ve bu suçları işleyenler memur iseler müebbetten veya muvakkaten Memuriyetten mahrumiyetlerine hükmolunur.” ifadesi yer almaktaydı.
 
Demek ki dönem itibariyle propaganda afişleri değil,  vatandaşın oyunu menfaat karşılığında almak ve ayrıca vatandaşında oyunu menfaat karşılığında vermesi önemli görülmüş, gerek menfaati veren gerekse alan için ceza öngörülmüştü.
 
1946 seçimleri öncesinde kabul edilen 25.6.1946 tarih ve 4918 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununda da benzer hükümler olmakla beraber, afişlere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktaydı.
 
Ancak, 1946 seçimlerinde DP tarafından kullanılan Milar’ın bu afişi büyük ses getirmişti. Öyle ki, Seçim Kanununda da düzenlemeye gidilmesi gerekecekti.  
 
1950 de yapılan seçimler öncesinde yayımlanan 16.02.1950 tarih ve 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanununun yasaklarla ilgili 51. Maddesinde “Propaganda için duvar ilânları üzerinde Türk Bayrağı, Dinî ibareler, Arap harfleri ve her türlü resim bulundurulması yasaktır.” hükmü getirilmişti. Bütün bunlara rağmen Milar’ın afişi yine de kullanılmış ve 1950 seçimlerine damgasını vurmuştu.
 
1957 yılına gelindiğinde Milar, Ankara'nın ilk sanat galerisi olan Galeri Milar’ı açtı.
 
 
 
Bu galeri belki de ilk mobilya ve dekorasyon galerisiydi. Milar Galerisi, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Füreya Koral, Orhan Peker, Gencay Kasapçı, Cevdet Altuğ gibi birçok ünlü sanatçıların sergilerini ev sahipliği yaptı ve yeni bir mobilya anlayışına öncülük etti.
 
Şevki Vanlı onu ve Ankara’daki çalışmalarını şöyle ifade edecekti. “Milar, mimarlık ve sanat dünyasında Ankara’ya simge olmuştur. Yurt dışından, İstanbul’dan gelen her sanatçı ona uğrardı.”
 
Bu sırada, hatırını kıramayacağı bazı dostlarının ısrarla bir afiş daha istemeleri üzerine, iktidar partisinin bazı uygulamalarını onaylamamasına rağmen bir afiş daha tasarladı.
 
Halkın bir kısmının yapılan icraattan şikâyetçi bir kısmının ise memnun olduğunu düşündüğünden ve hiçbirini aldatmamak, halka inanmadığı bir şey söylememek için, resimsiz ve sadece 3 kelimeden oluşan bir afiş hazırladı.
 
“Yaptıklarımız Yapacaklarımızın Teminatıdır.”
Tarih ve Toplum Dergisi’nde Milar, afişin hikâyesini şu şekilde anlatır: “Maalesef artık Demokrat Parti yok. Ama demokrasinin tarifi olarak afişi yaşamağa devam edecektir. Çünkü demokrasilerde daima söz milletindir. İktidardaki partilerin ise neler yapacaklarını anlamak için, daima neler yaptıklarına bakmak gerekecektir.”
 
Demokrat Parti çevresinde büyük saygınlık kazanmış olmasına rağmen hiçbir zaman bundan faydalanma yoluna gitmeyen Milar, Celal Bayar’ın kendisini “Bizim partidendir” şeklinde tanıtması üzerine; “Hayır Sayın Bayar! Ben bir demokratım, ama Demokrat Partili değilim” diyerek itiraz etmiştir.
 
Demokrat Parti sonraki dönemlerde Milar'dan esinlenerek çeşitli çalışmalar yapsa da pek başarılı olamadı.

Demokrasi dersi almak için bazen bir sanatçının 3 kelimesi bile yeterli olur.

Kaynakça:
1.     Dr. Süleyman İNAN Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde (1946-1950) Milletvekili Seçim Yasası Değişikliklerinde Muhalif Görüşler SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 2003, Sayı:9, ss.167-188.
2.     Selçuk Milar, “Yeter Söz Milletindir Afişi Nasıl Doğdu”, Tarih ve Toplum Dergisi, (Haziran 1988, Cilt 9, Sayı:54)
3.     Emin Nedret İşli. “Eser Dergisi ve Selçuk Milar”, Sanat Dünyamız, Nu: 74
4.     Çetin Ünalın - Mimar, "Örgütçü, Mimar, Tasarımcı, Galerici, Yazar, Editör, Yayıncı Selçuk Milar - Mimarlık - Şubat 2013"
5.     Sözlü Tarih Çalışması, 1954 / Kuruluşa doğru
6.     Başak Önsal, Ankara’da Sanat Galericiliğinin Oluşumu: 1950’lerin Öncü Üç Galerisi Üzerine Bir Çalışma, Yüksek Lisans Tezi
7.      Şevki Vanlı, Arkitekt Yaşama Sanatı 1991 s.46
8.      TMMOB 50. Yıl Andıcı, (TMMOB Yayını, 2004)
9.      Güzel Sanatlar Balo Gazetesi, (11.02.1956)
10.   Selçuk Milar, Arkitekt Yaşama Sanatı, 1991 s.46

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rind ve Zahid

Ey püser nîstî zi-hestî bih Büt-perestî zi-hod-perestî bih ( 1 ) XVI. yüzyılda yaşamış olan Fuzûlî’yi bilmeyen var mıdır? Bugün, lise edebiyat derslerimizden kalma bilgi lerimizi yokladığımızda aklımızda kalan tortu nedir? Şair, Türk Edebiyatı’nın en büyüklerindendir ancak, edebi lehçesi açısından Azeri Edebiyatının en önemli unsurlarından biri olarak da sayılmaktadır. Dili, yazım tekniği ve benzeri etkileri onu Osmanlı Şiiri’nin önemli bir figürü konumuna da getirmiştir. Gelelim Osmanlı Edebiyatı’nın bir örneği olarak nitelendirebileceğimiz   “Divân Edebiyatı’nın” genel özelliklerine. Her türde olduğu gibi bu edebiyat türü de şekil ve içerik açısından kurallara bağlıdır. Şairler, özellikle şekle tam bağlı kalmışlar içerikte ise yarattıkları farklılıklarla üsluplarını ortaya koymuşlardır. Özellikle içerikte İslam kurallarına ters düştükleri zaman, dindar okuyucudan tepki görmüşlerdir. Bu tepki, başka bir ifadeyle çatışma, rint ve zahit kavramlarıyla karşımıza çık

Sikkelerin Sırrı

  Murat GÜLGÖR, Mayıs 2012 Arapça “tevellu” kelimesinden türeyen "Mevlevî” tarikatına ait ritüeller hiç dikkatinizi çekti mi bilmem ama benim dikkatimi çeken bir çok şekil uygulaması var.  Ne yazık ki bunların büyük çoğunluğuna bir anlam verememekteyim. Elbette bu durum araştırmamı engellemiyor. Bu şekli şartlardan birisi de, dervişlerin bir kısmının sikkelerini kaşlarını örtecek kadar aşağı indirmelerine karşın, kalan kısmının sikkesini hafif yana ve arkaya takmaları ile ilgili. Acaba, bir anlamı var mı? Yoksa dönerken başlarından düşecek gibi mi oluyor? Elbette “sikkede neymiş?” diyenler olacak. Sikke kaynağı itibariyle, “damga”, “alâmet”, “kaide”, “namus” “kanun” ve “güç” anlamında kullanılmakta. Korkarım aklınıza ilk "madeni para" gelmiştir. Sikkenin bir anlamı da Mevlevi dervişlerin kullandığı, keçeden yapılmış silindirik külahtır. [1] Aslında çok da şaşırtıcı değil. Biri dünyevi gücü ifade ederken diğeri manevi gücü simgelemekte.

Kudüs Hz. Ömer Camii

Her yıl olduğu gibi 634 yılının Noel gecesi Hristiyan dünyasında kutlanıyor ve ibadet ediliyordu. Ancak Kudüs Patriği Sophronius'un vaazı her zamankinden daha farklıydı. Vaazda Ecnadeyn bölgesinde yapılan savaş sonucunda oluşan Müslüman fütuhatı uzun uzun anlatılıyor, Filistin'in güneyinin Müslümanlar tarafından fethedilmesi ile Hristiyan cemaat üzerinde oluşabilecek tehlikelere dikkat çekiyordu. Gerçekten de kısa bir süre sonra kuşatma ile karşı karşıya kalan Kudüs, kan dökülmeden teslim olur ve Halife Hz. Ömer Kudüs'e girer. Kudüs’e gelmesinde etkin olan İlya (Kudüs) halkının, diğer Şam şehirleri ile yapılan antlaşmalar gibi cizye ile haraç ödemek ve diğer şehirlerin halkına verilenlerin aynısı karşılığında ondan “eman” vermesini ve sulh yapılması dilemeleriydi. Ayrıca antlaşmanın bizzat Hz. Ömer b. Hattab tarafindan imzalanmasını istiyorlardı. [1] Hz. Ömer, kendisini karşılayan Patrik Sophronius'a Tapınak Tepesine yani yıkık olan Süleyman Mabedine gitmek is