Ana içeriğe atla

Nihal Atsız'a Göre Büyük Adam Olmak ve Süleyman Seba



1984 de başlayan BJK Başkanlığını 2000 yılında noktalayan Süleyman Seba’nın kaybı bir çoğumuz için farklı duyguları uyandırırken birçok hatırayı da canlandırdı.

Bende ise, Nihal Atsız tarafından kaleme alınan, büyük adamın nasıl olması gerektiğini ifade eden bir yazıyı çağrıştırdı.

Atsız, büyük adam olmanın esaslarını maddeler halinde sıraladığı yazıda aynen şöyle demektedir;
"1)    Büyük adam, her şeyden önce iyi niyet sahibi adamdır. İcraatındaki amiller toplumun yükselmesidir. Kendisinin bir çıkar kaygısı yoktur.

2)    Büyük adam, her devirde erdem ve meziyet diye tanınan vasıfların birçoğuna sahip olan adamdır.

3)    Büyük adam, özel hayatında da yüksek ve temiz olan adamdır. Birtakım meziyetleri olan reziller, hiçbir zaman büyük adam değildir.

4)    Mevkii için milleti feda eden değil, aksine gerektiği zaman millet uğrunda mevkiini, hatta hayatını verebilen  adam büyük adamdır. (FEDA)

5)    Gerçekleri görebilen, acı gerçeklere cesaretle bakabilen, haksızlık bilmeyen adam büyük adamdır.

6)    Sözü ile işi arasında zıtlıklar bulunmayan, yalan ve hilede payı bulunmayan adam büyük adamdır.

7)    Büyüklüğün şartlarından biri de akıldır. Ahmaklardan büyük adam çıktığını tarih kaydetmemiştir.

8)    Adam seçmesini, her işin ehlini bulmasını bilen büyük adamdır.

9)    Büyük adam olmak için ailevî şartlar da vardır. Her aileden büyük adam yetişmez.

10)  Büyük adam şeref konusunda çok titizdir. Verdiği sözden asla dönmez."          

Bu yazıya Süleyman Seba’dan bir alıntı ile son verelim:

"Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, bazı kişileri her zaman aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız. Ben kimseyi hayatım boyunca aldatmadım." Süleyman Seba

Uçmağa Varan Bütün Büyük Adamlara Selam Olsun

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rind ve Zahid

Ey püser nîstî zi-hestî bih Büt-perestî zi-hod-perestî bih ( 1 ) XVI. yüzyılda yaşamış olan Fuzûlî’yi bilmeyen var mıdır? Bugün, lise edebiyat derslerimizden kalma bilgi lerimizi yokladığımızda aklımızda kalan tortu nedir? Şair, Türk Edebiyatı’nın en büyüklerindendir ancak, edebi lehçesi açısından Azeri Edebiyatının en önemli unsurlarından biri olarak da sayılmaktadır. Dili, yazım tekniği ve benzeri etkileri onu Osmanlı Şiiri’nin önemli bir figürü konumuna da getirmiştir. Gelelim Osmanlı Edebiyatı’nın bir örneği olarak nitelendirebileceğimiz   “Divân Edebiyatı’nın” genel özelliklerine. Her türde olduğu gibi bu edebiyat türü de şekil ve içerik açısından kurallara bağlıdır. Şairler, özellikle şekle tam bağlı kalmışlar içerikte ise yarattıkları farklılıklarla üsluplarını ortaya koymuşlardır. Özellikle içerikte İslam kurallarına ters düştükleri zaman, dindar okuyucudan tepki görmüşlerdir. Bu tepki, başka bir ifadeyle çatışma, rint ve zahit kavramlarıyla karşımıza çık

Sikkelerin Sırrı

  Murat GÜLGÖR, Mayıs 2012 Arapça “tevellu” kelimesinden türeyen "Mevlevî” tarikatına ait ritüeller hiç dikkatinizi çekti mi bilmem ama benim dikkatimi çeken bir çok şekil uygulaması var.  Ne yazık ki bunların büyük çoğunluğuna bir anlam verememekteyim. Elbette bu durum araştırmamı engellemiyor. Bu şekli şartlardan birisi de, dervişlerin bir kısmının sikkelerini kaşlarını örtecek kadar aşağı indirmelerine karşın, kalan kısmının sikkesini hafif yana ve arkaya takmaları ile ilgili. Acaba, bir anlamı var mı? Yoksa dönerken başlarından düşecek gibi mi oluyor? Elbette “sikkede neymiş?” diyenler olacak. Sikke kaynağı itibariyle, “damga”, “alâmet”, “kaide”, “namus” “kanun” ve “güç” anlamında kullanılmakta. Korkarım aklınıza ilk "madeni para" gelmiştir. Sikkenin bir anlamı da Mevlevi dervişlerin kullandığı, keçeden yapılmış silindirik külahtır. [1] Aslında çok da şaşırtıcı değil. Biri dünyevi gücü ifade ederken diğeri manevi gücü simgelemekte.

Kudüs Hz. Ömer Camii

Her yıl olduğu gibi 634 yılının Noel gecesi Hristiyan dünyasında kutlanıyor ve ibadet ediliyordu. Ancak Kudüs Patriği Sophronius'un vaazı her zamankinden daha farklıydı. Vaazda Ecnadeyn bölgesinde yapılan savaş sonucunda oluşan Müslüman fütuhatı uzun uzun anlatılıyor, Filistin'in güneyinin Müslümanlar tarafından fethedilmesi ile Hristiyan cemaat üzerinde oluşabilecek tehlikelere dikkat çekiyordu. Gerçekten de kısa bir süre sonra kuşatma ile karşı karşıya kalan Kudüs, kan dökülmeden teslim olur ve Halife Hz. Ömer Kudüs'e girer. Kudüs’e gelmesinde etkin olan İlya (Kudüs) halkının, diğer Şam şehirleri ile yapılan antlaşmalar gibi cizye ile haraç ödemek ve diğer şehirlerin halkına verilenlerin aynısı karşılığında ondan “eman” vermesini ve sulh yapılması dilemeleriydi. Ayrıca antlaşmanın bizzat Hz. Ömer b. Hattab tarafindan imzalanmasını istiyorlardı. [1] Hz. Ömer, kendisini karşılayan Patrik Sophronius'a Tapınak Tepesine yani yıkık olan Süleyman Mabedine gitmek is