Bundan bir süre önce, ABD
sokaklarında dolaşan otobüslerin bir kısmında yer alan ilanlar çok dikkat
çekici ve bir o kadar da rahatsız ediciydi.
Bir Müslüman Din Adamı ile
Hitler’in yaptığı görüşme konu edilmekte ve subliminal bir etki ile Müslümanlık
ile Yahudi düşmanlığı aynı karede işlenmekteydi.
Bunun üzerinde hiç
beklenmedik bir şey oldu ve American Freedom Defense Initiative
tarafından yayımlanan bu ilanlara gerekli cevap, ADL Washington bölge Direktörü
David Friedman tarafından verilerek; “İsrail yanlısı olmanın Müslüman ve Arap
karşıtı olmak anlamına gelmediğinin ve bağnaz kalıpların kullanılmamasının
gerektiğinin altı çizildi.[1]”
Gelelim resmin hikâyesine. Öncelikle belirtmek
gerekir ki resimdeki kişi Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyni’dir.
Hacı Emin El-Hüseynî ve ailesi ile ilgili bilgi vermeden önce, Hıristiyan âlemi için çok kutsal olan Kudüs Yeniden doğuş Kilisesinin çevresinde yaşanan sorunlardan bahsetmek isterim.
Mezhepler savaşı her Dinin
önemli sorunlarından birini teşkil eder ve sonsuza kadar sürecekmiş gibi bir
hissiyatı beraberinde getirir. Bu sıkıntı Hristiyan âleminin de önemli sorunlarından
birisidir.
451 tarihinde yapılan Kadıköy
Konsiline kadar Hıristiyanlar arasında mezhepsel olarak herhangi bir ayrım söz
konusu değildir. Kadıköy Konsilinden sonra Monofizit diye ifade edilen Ermeni,
Süryani, Habeş ve Kıpti kiliseleri diğer Hıristiyanlardan ayrılmıştır.
Kudüs, tamda bu sırada,
Doğu Roma İmparatorluğu’nun bir kenti
olduğundan, Kudüs ve en önemli ibadethanesi Kamame Kilisesinin idaresi
Diyofizit Hıristiyanların hâkimiyetinde kalmıştır.
Ortaçağdan itibaren
batı ile doğu Kilisesinin arasında yaşanan çekişme Doğu - Batı Kiliselerinin
Ayrılması (Schisma) ile 1054 tarihinde son bulur.

Bu ayrılık sırasında Kudüs
ve Kamame Kilisesinin idaresi, Haçlı
Seferlerine kadar, Ortodoks Hıristiyanların elinde kalır. Ancak Haçlı Seferleri
kilisenin idaresinin Ortodokslardan alarak Katoliklere geçmesine sebep olur. Bölgenin
Müslümanların eline geçmesiyle birlikte Kamame Kilisesinin durumu da
farklılaşır.
Ancak, Kilisenin
idaresi ve ibadetin yapılışı ile ilgili sıkıntılar Osmanlıya kadar devam
edecektir.
Yavuz Sultan Selim, Mercidabık
Savaşından hemen sonra Kudüs’ü ziyaret eder (1516) Ermeni Patriği III. Serkis
ve Kudüs Rum Patriği Attalia’ya, Hz. Ömer’in Kudüs’teki gayrimüslimlere verdiği
fermanı ve sonradan gelen Müslüman Sultanların verdiği fermanlar gereğince,
birer ferman verir. Daha sonra tahta oturan Kanuni Sultan Süleyman da Yavuz
Sultan Selim’in verdiği fermana sadık kalır.
Ancak ne yapılırsa
yapılsın, bir kilisenin içinde aynı anda bulunan ve ibadet eden Mezheplerin
çatışmasının bir türlü önüne geçilemez.
![]() |
Doç.Dr. Sami Kılıç, Arş.Gör. İhsan Satış - Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre Hıristiyan Cemaatlerin Kamame Kilisesi ile İlgili Tartışmaları,History Studies, 3/3 2011 |
Sorunun ne denli çetrefilli olduğunu
anlamak için şu örnek yeterli olacaktır: Kilise’nin çeşitli yerlerinde bulunan
kandillerin bir kısmı Rumlar, bir kısmı Latinler ve bir kısmı da Ermenilere aittir.
Bu kandillerden hangileri hangi mezhep tarafından konulmuşsa, ancak o mezhep tarafından
yakılıp söndürülebilir ve temizlenebilir. Hatta, Kilisede bir çivinin
çakılması, örümcek ağının kaldırılması, kırılan bir camın onarılması gibi basit
konularda bile önceden belirlenmiş bir kural yok ise meselenin halledilmesi
önemli tartışmalara, kavgalara hatta ölümlere bile sebep olabiliyordu.[2]
Ama en büyük sorun
kapının anahtarının kimde olacağıydı. “Kilisesi’nin anahtarını elinde
bulundurup kapıyı açma yetkisi, 1520’lerde Kanuni Sultan Süleyman tarafından
Katolik papazlara verilmişti. Yetki, 1630’larda Rum Ortodokslar’a devredildi ve
kilisenin kapısını 1850’lere kadar her sabah Ortodokslar tarafından açıldı.
Osmanlı’nın bir miktar
zayıflamasını fırsat bilen Rusya, Osmanlı Devleti’nin başını uzun müddet
ağrıtacak olan “Kutsal Yerler” (Mübarek Makamlar) Meselesini ortaya attı.
Kutsal Yerler Meselesi, Kudüs ve çevresinde Hıristiyanların kutsal yerlerdeki
ayinlerinin icrası ve hâkimiyet hakları ile ilgiliydi. Ayrıca Ruslar, bu mesele
ile çeşitli ihtilaflarla ortaya çıkan güçlükleri Avrupalı devletlerin
müdahalesi olmadan çözmeye çalışıyordu. Tam bu sırada devreye Fransa da girdi.
“Sultan Abdülmecid,
mükemmel bir çözüm buldu: 1852’de kilisenin kapısındaki kilidi değiştirtti ve
bir fermanla anahtarın papazlarda değil, Beytüllâhim’in önde gelen bir Müslüman
ailesinde, Hüseynîler’de bulunmasını emretti. Aynı işi daha sonra Kudüs’teki
Kıyamet Kilisesi’nde de yaptı, bu kilisenin anahtarları da Müslümanlara
verildi. Her iki mabedin kapısını tam 150 sene boyunca her sabah Müslümanlar
açtılar ve didişmekten yorulan Hristiyanlar da rahat ettiler.”[3]
İşte resimde gördüğümüz
şahıs 1893'te Kudüs'te dünyaya gelen ve Hüseynîler’in bir üyesi olan “Emin
el-Hüseyni”den başkası değildir.
El-Hüseynî, Kudüs ve Mısır'da başladığı eğitimini tamamlamak
için İstanbul'a geldi. Zor bir dönem onu ve ailesini bekliyordu. İşler
düşlediği gibi gitmemiş, I. Dünya Savaşı
patlamıştı.
Eğitimini tamamlamadan Osmanlı
Ordusuna girdi ve topçu birliğinde görevlendirildi. Çanakkale Savaşında
İngilizlere karşı mücadele etti.
Başarılı bir askerlik
hayatı sonrasında Teşkilâtı Mahsûsa’nın üyesi oldu. Teşkilat onu Kudüs'ün sorumlusu olarak atadı.
1917'de Kudüs'ün İngilizlerin denetimine geçmesiyle Filistin'e döndü. Ağabeyi
Kâmil el-Hüseynî’nin 1921’de vefatından sonra müftülük makamına geçti. Bu
sırada Muhammed el-Kassam ile tanıştı. İşgale karşı çıkma noktasında bir araya
gelen bu ikili, milliyetçilik temelinde fikir ayrılığına düşüyordu. İkisinin
görüşleri, Filistin Kurtuluş Örgütü ve HAMAS şekline dönüşecek ve günümüze
kadar ulaşacaktır.
El-Hüseynî, İsrail’in
kuruluşunun ilan edildiği 1948 yılına kadar 30 yıl boyunca Filistinlilerin
lideri ve “Filistin Ulusal Hareketinin kurucusu oldu. Filistinli Müslümanlar
onun önderliğinde işgal yönetimine karşı mücadele ettiler.
İsrail’in kurulmasının
ardından Arap devletleri ve halkı tarafından[4] dışlanan
el-Hüseyni, 1974'te Lübnan'da vefat etti.[5]

İşte bu kareler de tam
bu sırada, 1941’de Berlin’de Adolf
Hitler ile bir araya geldiğinde çekildi.
Ağustos 2002′de, İsrail
ordusundan kaçan Filistinliler Kiliseye sığındılar. 38 gün devam eden kuşatma
sonuçlanıncaya kadar sekiz Filistinli öldürüldü. “Çatışmalar sona erince Kudüs
Rum Patriği Birinci İrineos uyanıklık etti[6] ve
kaşla göz arasında kilisenin kapısındaki kilidi değiştirip yeni anahtarı cebine
atıverdi. Patrik’in kilidi değiştirip anahtarı da alması üzerine kapının
Müslümanlar tarafından açılması geleneği son buluyor, kilisenin giriş-çıkışları
Ortodokslar’ın kontrolüne geçiyor, yani Hazreti İsa’nın doğduğu mekâna hizmet
etmenin sevabı sadece Ortodokslar’a ait oluyordu.”[7]
Her ne kadar Sultan
Abdülmecid’in 1852 tarihli fermanında Beytüllâhim Kilisesi’nin kapısı ile
ilgili uygulamaların hiçbir şekilde değiştirilmeyeceği yazsa de artık ok yaydan
çıkmıştı. Konu ile ilgilenen Yaser Arafat’ta Rum Patriği’nin elindeki
anahtarların alınmasını ve kilisenin kapısının eskiden olduğu gibi yine
Müslümanlar tarafından açılmasını talep ediyordu ancak Arafat’ta sorunun
çözümünü göremedi.
Yazıya başlarken ne
demiştik bir hatırlayalım “Mezhepler savaşı her Dinin önemli sorunlarından
birini teşkil eder ve sonsuza kadar sürecekmiş gibi bir hissiyatı beraberinde
getirir.” Ne yazık ki, gerek dinler gerekse mezhepler arası hoşgörü
eksikliğinin getirdiği çatışmaların sonsuza kadar sürmesi kaçınılmaz gibi
gözüküyor.
[1] http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=91225
[2] Doç.Dr.
Sami Kılıç, Arş.Gör. İhsan Satış - Osmanlı Arşiv Vesikalarına Göre Hıristiyan
Cemaatlerin Kamame Kilisesi ile İlgili Tartışmaları,History Studies, 3/3 2011
[3]
Murat Bardakçı - Papa ile Patrik asırlarca didişince büyük kilisenin anahtarı
Müslümanlar’a verildi – HABERTÜRK, 01.06.2014
[4]
Zvi Elpeleg - Filistin Ulusal Hareketinin Kurucusu Hacı Emin El-Hüseyni, İletişim
Yayınları
[5]Aksiyon
- Adolf Hitler, Kudüs Müftüsü ile neler
görüştü? 14.07.2008
[6] Ancak
Birinci İrineos, bu tavrını başka konularda da devam ettirdi. “Hukuken Rum
Ortodoks Kilisesi'ne ait olan ancak geleneksel olarak Araplar'ın hak iddia
ettiği arazilerde bulunan bazı gayrimenkulleri, İsrailli yatırımcılara satmakla
suçlandı ve kilise ile bağı kesildi." http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2005/05/050524_orthodox_patriarch.shtml
[7] Murat
Bardakçı - Papa ile Patrik asırlarca didişince büyük kilisenin anahtarı
Müslümanlar’a verildi – HABERTÜRK, 01.06.2014
Yorumlar
Yorum Gönder