Bugün Ankara Garı
denince birçok kişinin hatırına, 10 Ekim 2015 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşen
en ölümcül bombalı saldırı geliyor. Ne yazık ki, bu algı
daha uzun yıllar silinmeyecek.
Ancak Ankara Garı Milli
Mücadele döneminin en önemli simgelerinden birisidir. Gar içinde bulunan
Atatürk Konutu (eski ismi ile Direksiyon Binası) Kurtuluş savaşı sırasında
Ankara'da bulunan birkaç devlet binasından biri olan “Direksiyon Binası” o
muhteşem ve şanlı mücadelenin en yakın tanığıdır.
1892 yılında Bağdat
Demiryolu’nun yapımı sırasında inşa edilen Direksiyon Binası, 27 Aralık 1919
tarihinde Ankara’ya gelişinden itibaren Başkomutanlık Karargâhı ve konutu
olarak Atatürk’ün emrine tahsis edilmiştir.
Bina, 1920-1922 yılları arasında kullanıldığı
dönemde birçok tarihi olaya ev sahipliği yapmıştır. Milli mücadele bu Direksiyon
Binasından yönetilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın
hareket planlarının hazırlandığı, 21 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile yapılan
Ankara Antlaşmasının görüşmelerinin ve imza töreninin gerçekleştiği, Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasına karar verildiği bu binada "Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir" sözü de ilk kez Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk tarafından telaffuz edilmiştir.
İşte bu binada başka
bir savaş daha sürmektedir.
İsmet İnönü’nün şu
sözleri savaşın diğer boyutunu da işaret eder. "Hükümet olarak yılda iki
kez ödeme yapamayacak duruma düştüğümüz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon
liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. Bir defa bile
"evet" dedirtemedim."[1]
Atatürk’ün talimatları
ile Milli Hükümet Kurtuluş Savaşı sırasında para basımına gidilmemiş, harbin
finansmanı arttırılan vergiler ve halktan alınan bağışlarla sağlamıştır.
Milli Mücadele
Dönemi'nde izlenen iktisat siyaseti üzerine söylenebilecek ve bugün için de
ibret alınması gereken en çarpıcı nokta, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı sıfır
enflasyon ile gerçekleştirmiş olmasıdır. Yani Türkiye'nin bağımsızlık savaşı
enflasyonsuz yürütülmüştür.
Aslında bir gerçeği
daha belirtip bir hakkı daha teslim etmek gerekir. Milli Mücadele yıllarında
Anadolu'da kullanılan para Osmanlı kaimeleriydi. İstiklal Savaşı'nı Ankara
hükümeti yürütüyordu. Ancak emisyonun yani para basımının anahtarı İstanbul
rejimindeydi. Türkiye Büyük Millet Meclisi savaş boyunca kendi adına para
basmamıştır.
Aynı paranın iki ayrı
egemenlik alanında kullanıldığı durumlarda emisyonu kontrol altında tutan
tarafın tartışılmaz bir avantajı olduğundan, karşılıksız para basılmasıyla
başlatılabilecek bir enflasyon, satınalma gücünün İstanbul yöresinde
toplanmasını sağlayarak Kuvayı Milliye'nin finansmanını felce uğratabilirdi. [2]
Neyse ki bu tehlike gerçekleşmemiş
ve İstiklal Savaşı enflasyonsuz gerçekleştirilmiştir.[3]
Görüldüğü gibi ne
İstanbul Hükümeti ne de Atatürk açık finansman politikası uygulamamış ve
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da enflasyon problemi yaşanmamıştır.
O dönemde birçok sorun
ile karşılaşılmaktaydı. En önemli sorun ise kaynakların kısıtlı olması idi. Ama
bir ülkenin iktisat politikasına sahip olması gerektiğinin fakında olan Mustafa
Kemal için cevapları aranan sorular ise şunlardı;
Hangi iktisadi sistem
tercih edilmeliydi. Sosyalizm mi, Kapitalizm mi, Devletçi bir yapı mı?
Bu iktisat politikası
hangi esaslara göre oluşturulacaktı?
Hangi konular ön planda
olmalıydı? Ülkenin hızla seferber edilebilecek kaynakları nelerdi?
Toplum iktisadi
dönüşümü nasıl algılayacak ve nasıl tepki verecekti?
Bu dönüşüm nasıl
uygulanacaktı?
Mustafa Kemal, bu
soruların cevaplarını bulmak için bir iktisat kurulu oluşturdu. Başkanlığına da Ziya Gökalp’i getirdi. Bu
önemli kararların alınacağı toplantılar için yer bulunamamıştı. İşte tam bu
sırada dâhiyane bir fikirle Ankara Garındaki bir vagon bu komisyona tahsis
edilmişti.
Komisyon çalışmalarını sürdürdükçe
iki düşünce ağır basacaktır. Bir yanda devletin iktisadi hayata karışmaması
anlamına gelen liberalizm, diğeri ise iktisadi hayatı bütünüyle devletin
oluşturduğu sosyalizmdir.[4]
Başkan Ziya Gökalp’in
yıllardır ifade ettiği karma ekonomik model üzerinde uzlaşı sağlanmış ve
sonuçlar Atatürk`e sunulmuştur.
Ancak Atatürk sorunun
çok daha karmaşık olduğunu görmüş ve ulusal bir Kongrenin yapılmasını
emretmiştir.
Henüz Lozan imzalanmamış
ve Cumhuriyet ilan edilmemiştir. Buna rağmen 17 şubat 1923`te düzenlenen İzmir
İktisat Kongresi`ne başta çiftçiler, esnaflar, işçiler, sanayiciler olmak üzer
yaklaşık 1135 kişi davet edilmiştir.
Bu o kadar öngörülü bir
yöntemdir ki, bir benzeri ancak 1932 yılında, ABD’de Başkan Theodere Roosvelt
tarafından, büyük kriz sırasında ortaya çıkan sorunların aşılması için
düzenlenecektir.”[5]
Aslında, Mustafa Kemal
soruların cevaplarını bulmuş, bu toplantı vasıtasıyla ilan ediyordu. Türkiye
Cumhuriyetinin iktisadi esaslarını teşkil eden açılış konuşması bizim için de
önemli bir referans noktasını teşkil eder.
Mustafa Kemal
toplantının açılışında yaptığı konuşmada başlıca şu esaslara dikkat
çekmektedir.
“Türk Milleti, kan
dökerek sahip olduğu milli bağımsızlık fikrinden hiçbir şekilde fedakârlık
yapmayacaktır. Ekonomik kalkınmamız bu bağımsızlık içinde sağlanacaktır. Siyasi
bağımsızlık gibi, ekonomik bağımsızlıkda esastır.”
“Sizler, doğrudan
doğruya milletimizi temsilen halk sınıflarının içinden geliyorsunuz. Bu
itibarla, memleketimizin halini milletimizin sıkıntılarını ve isteklerini
yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler halkın
ağzından söylenmiş gibidir. Çünkü
‘Halkın sesi, Hakkın sesidir’.”
“Milli egemenlik,
iktisadi egemenlikle sağlamlaştırılmalıdır”
“Yeni Türk Devleti’nin
temelleri süngü ile değil, ekonomi ile kurulacaktır. Yeni Türk Devleti fetihçi
bir devlet değil bir ekonomi devleti olacaktır.”
“Efendiler, ekonomik
kalkınma Türkiye’nin özgür, bağımsız, her zaman güçlü, her zaman daha refah
içinde olmasında bel kemiği rolünü görecektir. Ekonomik açıdan güçsüz olan bir
ulus yoksulluktan kurtulamaz, güçlü bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa ulaşamaz.
Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş
olmasın.”
“İthalattan çok ihracat
yapmalıyız. Oysa ihraç mallarımız ancak kıyılarımıza kadar gidiyor ve orada bu
mallar yabancı ülkelere gönderilirken, yabancıların eline geçiyor. Kazancımızın
önemli bir bölümü bizden çıkıyor. Bu bakımdan, ihracat kaynakları bizim
tüccarlarımızın elinde bulunmalıdır.”
“Esnafa ve büyük sanayi
kuruluşlarına, muhtaç oldukları krediler, kolayca verecek bir banka oluşturmak
ve kredilerin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da lazımdır.”
“Kesin zorunluluk
olmadıkça piyasalara karışılmaz. Bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş
değildir.”
“Her ülke gibi,
hükümetimizin dış borçlar almasına ihtiyaç vardır. Ancak, alınan yabancı paralar
amaçsız kullanılmamalıdır.”
“Milli prensiplerimize
uyan yabancı sermayeyi memnuniyetle kabul ederiz. Yabancı sermayeye karşı
değiliz. Ülkemiz geniştir. Çok sermaye ihtiyacımız var.”
“Fütuhat yapanlar,
sabanla fütuhat yapanlara mağlup olmaya mecburdurlar.”
“Bu memleketi cennet
haline getirecek olan iktisadi faaliyetlerdir.”
“Esaslı bir program
üzerinde bütün millet çalışmalıdır: çiftçi, sanatkâr, tüccar, işçi, üstelik
bunların birbirine ihtiyacı vardır.”
“İşçiler bugünün ve geleceğin
fabrikalarında mutlu olarak çalışmalı ve zengin olmalıdır. Bütün sınıflar
zengin olmalıdır. Bütün sınıflar zengin olmalı ki, çalışmak için kuvvet ve
kudret bulabilsin. Böylece halk için bir ‘Seâyı Misaki Milli’ (Ulusal Çalışma
Ant’ı) oluşturulmalıdır.”
Kongre sonunda bazı
kararlar alınır;
- Ticaret bankalarının kurulması,
- Yabancı sermayeye, yerli tasarrufun azlığı sebebiyle, önem verilmeli,
- Sanayileşme süreci tamamlanıncaya kadar korumalı bir politika güdülmesi,
- Gelir ve kurumlar vergilerinin iktisadi faaliyeti geliştirecek şekilde azaltılması,
- Yatırım mallarının ithalinde vergi muafiyeti getirilmesi,
- Demiryolu taşımacılığına önem verilmesi, bunun mümkün olmadığı bölgelerde karayolu ile ulaşımın sağlanması,
- Aşar vergisinin kaldırılması,
- Ormancılığın korunması ve hayvancılığın geliştirilmesi,
- Topraksız köylülere bedava toprak verilmesi ve onların mülk sahibi yapılması,
- Ziraat dışındaki sanayi işçileri için, bir saat dinlenme hariç, çalışma süresi 8 saat olacaktır,
- Kadın ve erkek “amele” yerine “işçi” ifadesi kullanılması,
- Gece çalışmalarının en fazla 4 saat olarak belirlenmesi ve tam yevmiye verilmesi,
- İşçilere haftalık 1 gün dinlenme verilmesi,
- İşçi çocuklarının parasız yatılı okutulması,
- 1 Mayıs tarihinin Türkiye İşçi Bayramı olarak belirlenmesi,
- Sendika hakkının yayılması, en önemli başlıklar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ankara Garı, birçok
önemli gelişmeye ev sahipliği yaptığı gibi, Türkiye Cumhuriyetinin “Kuruluş” politikalarının
temellendiği önemli bir mekandır. Bu özellikleri ile hatırlanması dileği ile.
[1]Yrd. Doç. Dr. Hasan Sabır, Atatürk’ün
Ekonomi Anlayışı, Sayıştay Dergisi, Sayı: 62
[3]
Feridun ERGİN, Kemal
Atatürk, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları, İstanbul-1978
[4] http://turkmeclisi.org/?Sayfa=Gorusler&Git=Gorus-Goster&Baslik=digerBaslik2=gorus-bildirmek-istediginiz-diger-konular&Baslik3=turkiye-cumhuriyetinin%A0-devletci%A0-politikasinin%A0-ilkeleri&AKat=20&Kat=41&Grs=6410
[5] Ali Özgüven, Türkiye İktisat
Kongresi (17 Şubat-4 Mart 1923) İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2002/2
Yorumlar
Yorum Gönder